4 Ocak 2017 Çarşamba

Gezi Stajı

GEZİ STAJI

1.    Gün
     Gezi stajımı Balıkesir, Çanakkale  ve Eskişehir çevresinde gerçekleştirdim.  Zeytin ağaçları ile yeşil peyzaj dokusu ile temiz havasıyla çok güzel bir şehir.                                                                                    
    Zeus altarı ve Adatepe köyü ile gezi stajıma başladım. Burası için pek çok efsane söylenirmiş. Homeros, İlyada Destanında Tanrıların İda Dağında yaşadıklarından ve Troia (Truva) Savaşını buradan izleyip yönettiklerinden söz eder. Tanrılar Tanrısı Zeus’un da burada yaşadığı ve savaşı izleyip yönettiği yine bu söylenir.                                                                         

Behramkale (Assos)
      Antik dönemdeki adı Assos olan, Çanakkale’nin Ayvacık ilçesine bağlı şuan ki adıyla Behramkale Köyü’nde bulunan antik kente gittim. Bu köy M.Ö. 1000 ‘li yıllardan beri yerleşim merkezi olarak kullanılıyormuş. Assos Antik kenti tarih boyunca Lidya, Pers, Roma gibi birçok egemenlik altına girmiştir.
       Gezerken gözlemlediğim eğimli, dar,  taş zeminli sokakları olan bir dokuydu. Topografyaya uyumlu evler ve sur içindeki yapıları bozmayacak şekilde restore edilmiş eski evler bulunuyordu. Buradaki evler geçmişte taş ustaları tarafından yapılmış, günümüzde pansiyon ve yazlık ev olarak turizme yönelik işlevlerde kullanılmış. Bu yöreden çıkan andezit taşından yapılmış.
    

   Hüdavendigar  Cami
    Athena Tapınağı’na doğru yürürken Hüdavendigar Cami Silüete girmeye başladı.   Sultan Murat Hüdavendigar akropolde  14. Yüzyılda bu  camiyi inşa ettirmiş. Cami kare planlı ve üzerinde tek kubbe bulunuyordu.  Osmanlı dönemi’nde çokça karşılaştığımız tarihten fragmanları yeni mimari ögeye ekleme burada da karşılaşılmış.  Bu Cami'nin giriş kapısının sövesi, kendisinden daha eski Cornelius kentindeki bir kiliseden alınarak burada kullanılmıştır.
 
Athena Tapınağı
     En yüksek yerde akropol’de Athena Tapınağı’ndan kalan izler bulunuyordu.  Bu tapınakta dorik başlıklı sütunlar bulunuyordu. M.Ö. 540-525 yıllarında yapılıp Athena’ya ithaf edilen tapınaktır. Sütunlar  üzerinde kabartmalar ve döşeme üzerinde çıkıntılar süslenmiş.

   Tapınağın restitüsyonu da yapılmıştı. Kolonad dizisi, alınlık… vb günümüze gelemeyen parçaları bu maketten anlamak daha kolay oldu.

  
Amfi Tiyatro  
    Güney ucunda bulunan amfi tiyatro 2500’e yakın izleyici alabiliyormuş. Erken dönemde tiyatroda tragedya ve komedya oyunları oynanırken geç dönemde tiyatro gladyatör dövüşleri için arena olarak kullanılmış. Tiyatro sahnesinin oturma bölümü yamaca dayandırılıp sahne denizin olduğu tarafa koyulmuştur. Bu antik Yunan tiyatrolarında ortak olan bir özelliktir. Andezit taşı evlerde olduğu gibi bu tiyatronun yapımında da kullanılmış
         Tiyatro günümüzde de işlevini yerine getirip pek çok festivale ve tiyatroya ev sahipliği yapmaktaymış. Dönüş yolunda bir kısmını görüntüleyebildiğim 3200 metre boyunca kenti çevreleyen surlardan izler fotoğrafta bulunuyor.
     Dönerken tarihi evlerin önünde tezgah açan teyzelerin neler sattığına baktım. Camdan yapılmış hediyelik eşyalar, şallar, ahşaptan yapılmış oyuncaklar, süsler, danteller, turşular, sebzeler…vb bir çok satış yerleri bulunuyordu. Dokuyu bozmadan bu alanı renklendiren bu tezgahları gezmek keyifliydi.


Behramkale Limanı
     Assos çevresinde Meşe palamudu ormanları çokça bulunuyormuş. Palamut dış ülkelere   boyanın hammaddesi olarak satılıyormuş. Palamutları depolamak için taş kagir depo yapılar inşa edilmiş.  Daha sonra yeni malzemeler üretilince palamuta ihtiyaç azalmış ve palamut ihracatı azalmış.  Dolayısıyla depolar da işlevini kaybetmiş.
   Limandaki depo yapılarının yığma taşıyıcı sistemli taş dizilimleri, küçük açıklıklar dikkatimi çekti. Akşam ışılandırmasıyla tarihi doku yaşamaya devam etmekteydi. Pek çok bina restore edilip turizme açılmış. Bunların birtanesinin içine girip otel sahibiyle görüşüp bilgi aldım;



     1883 yılına ait bu fotoğrafta şuan otel olarak kullanılan yapı Osmanlı Döneminde giysilerin depolandığı ve bu giysileri yapan Rum bir ihracatçının eviymiş. 1950 li yıllarda palamut ihracatı bitince liman ve balıkçı barınağına dönüşmüş. 1987 yılında ise Muzaffer Çakır bu binayı restore edip turizme açıp otele dönüştürmüş.
2.GÜN
   Gömeç’teki Kayahan’ın ‘Gönül Köşkü’ ‘Sevgi Köyü adlı siteye girdim. ‘Mor Menekşe Sokak’, ‘Mavilim’, ‘Seni Seviyorum’ her sokağına şarkılarının adı verildiği gibi şarkılarının isimleri sokaklara verilmişti.
Cunda Adası
    Gezi stajımın ikinci gününde Ege’nin 4. Büyük adası olan şimdiki adı Alibey Adası olan, ‘Cunda Adası’na gittim. Balıkesir’in Ayvalık ilçesine bağlı bu güzel adada ilk olarak Agios Yannis Kilisesi’ne çıktım.


     Yukarıdaki görsellerde Kilise’nin bulunduğu yerden çevre doku ve denizi gözlemlemekteyiz. Restore edilen ve yeni eklenen yapılar dokuyu bozmayacak şekilde yapılmaya çalışılmış.
     2007 yılında restore edilmiş ve Sevim ve Necdet Kent Kitaplığı olarak kullanılıyor. Aynı zamanda kafe olarak da dışarısı kullanılıyor.
  
    Şapelin batı tarafında bulunan bu değirmen manastıra un sağlıyormuş. Ancak günümüzde işlevini yitirmiştir. Geçmişte mekanizmasının bulunduğu yer şuan ofis ve mutfak olarak kullanılıyor.

         

      Şapel kiliyse eklenti olarak 1800’lü yılların sonlarına doğru inşa edilmiş. Aziz Yahya’ya İstanbul’un fethinin ardından ithaf edilmiş. İki keşiş tarafından yaptırılmış.
           
 
       Mimari öğeler ve kalıntılar bahçesinde sergilenmekteydi. Nesos’dan sütun, çanlar,  pinalar, vs bulunuyordu. İçerdeyse ikon resimleri(Meryem Ana , İsa bebekliği, büyümüş hali) bulunuyordu. Çatısı depremden sonra çökmüş, restore edilip  tuğladan tonoz çatı yapılmış.
Taksiyarhis Kilisesi
  1873’de inşa edilen Taksiyarhis Kilisesi tek kubbeli ve tonozlu örtülüydü. Bazilikal planı olan bu yapının girişinde üçgen çatkısı, kolonları neoklasik bir yapı olduğunun göstergesiydi.  Şuanda müze olarak kullanılıyor. Bu kilisenin kolonları ve merdivenleri sarımsak taşından yapılmış.
       Kilise’nin içerisinde renkli camlar giren gün ışığı, tonozla örtülü tavan ve renkli kolonlar etkileyiciydi.  Bahçesinde bulunan büyük aletin ne olduğunu sorduğumda; bu kilisenin geçmişte diğer Ortodoks kiliselerine zeytin ve sabun sağlayan kilise olduğunu, bu aletin ise zeytinden sabun oluşturan bir icat olduğunu öğrendim.
               
    Geçmişte Müslüman ve Hristiyanlar’ın birlikte yaşadığı bu mahallenin taş sokakları eski etkisini korumaktaydı.  Çıkmalı yapılar, üzeri işlenmiş konsollu yapılar cephelerde süreklilik yakalamıştı.
             
Cunda Sahil şeridi’nde
    Cunda Sahili ve sokaklarda, klasik dönemden fragmanlar bizi takip ediyordu. Eski yapıların takibini kolaylaştıran bu parçalar Cunda Adası’na özgü bir değer vermiş. Rum meyhanelerinin yeşilin içinde mavi sandalye ve beyaz örtüleri ile yeni birer peyzaj öğesi oluşturmuş gibiydi.
 
   Taş kahve’nin 4. Görselde cephesini görmekteyiz. Giritli Hüseyin Bey’in oğlu adaya yerleşerek babasının Girit’de sahip olduğu kahve gibi buraya kahve açar.
          
      Yapının duvarının örülme sisteminin de bir bölgeye kimliğini veren  özelliklerinden biri olduğunu düşünüyorum. Fotoğrafını çektiğim bu örme sistemini ilk defa gördüm ve etkileyici buldum.

3.Gün
Şıp Şıp Dede Türbesi
     Güne Kültürümüzde çokça duyduğumuz Türbe ziyaretiyle başladım.  Kazdağlar’ında bulunan Kadıköy Köy’ünde bulunan bu türbeye  çocuğu olmayan aileler gelip dua ediyorlarmış. Daha sonra türbenin altında bulunan bu küçük mağaradan ayaklarıyla taş alıp dilekleri yerine gelince tekrar taşı yerine bırakıyorlarmış. Efsaneye göre bu kaya oyuğunun içerisine damlayan su Şıp Şıp aktığı için buraya bu isim verilmiş.  Kadıköy’de tıpkı diğer köylere benzer şekilde ortada büyük bir mahalle kahvesi ve camii ve çevresinde taş evler bulunuyordu.

             Kazdağları’nı eteğinde bulunan yeşilin bin bir tonunu gördüğüm Edremit Hasanboğuldu gölüne gittim.  Burada dev çınar ağaçlarının altında semaverden aşilemle çay içip Sarıkız2 adğru yolaldık.

   Günün devamında koyları gezdim.  Doğal sit alanı seçilen Kadırga Koyu tertemiz denizi ve henüz dokunulmamış yamaçlarıyla saklanmış bir cennet gibiydi. Uzun bir kumsal şeridi bulunuyordu.
           
Sarıkız Sahili
       Efsanelere göre güzelliğiyle meşhur Sarıkız’ı çekemeyenler ona iftira atar. Babası bunu duyunca onu Kazdağları’nın zirvesine bırakır. Sarıkız aç kalır günler sonra bir kaz gelip ona yumurta verir. Sarıkız aylarca yıllarca burada yaşar. Daha sonra yolunu şaşıran iki turist onu bulur. Sarıkız onları besler, Kazdağları’ndan inen turistler Sarıkız’ı anlatır. Bunu duyan annesi ve babası Sarkız’ın yanına gider ve onu bulur. Babasına avuçlarından su veren Sarıkız’ı görünce Babası şaşırıp suyu nerden bulduğunu sorar. Sarıkız ise elini uzatıp denizde aldığını söyler. Sarıkız ermiş kişi olarak dağda türbesi yapılır. Bana bu hikayeyi anlatan 20 yıldır Akçay oturan Leyla Teyzem’e teşekkür ederim.    
      Akçay’ın sahilinde gittiğim sarıkız heykeli olduğu sahil şeridini gezerek burada yaptığım üç günlük stajımın sona geldim. Temiz havası, korunmuş mimarisi ve insanları ile gezi stajımda burada öğrendiklerimle çok mutlu oldum.   

 
4. GÜN
    Gezi stajımın diğer 2 gününü Eskişehir’de gerçekleştirdim. İstanbul’dan Eskişehir’e Yüksek hızlı Tren’ kullandım. Trenle ulaşımı deneyimlemiş oldum. İlk gün sonradan yapılan Parkları kent merkezini ve Meriç Nehri’ni , peyzaj ögelerini gezdikten sonra ikinci gün, geleneksel doku ve sergileri gezdim.

      Eskişehir ulaşımda tramvay hatlarının çok kullanıldığı bir öğrenci şehri gibiydi. Doktorlar    Caddesi’nin ortasında bir tramvay hattı ve iki yanındaki mağazalarıyla Taksim’i andırıyordu. Şehrin merkezinden geçen Meriç Nehri ve üzerindeki renk renk imgesel köprüleri de bu şehrin kimliğini oluşturan öğelerdi.

  


oSazova Park

       Masal Şatosu, Korsan Gemisi, Yapay Gölet, Bilim ve Deney Merkezi, Sabancı Uzay Evi, Eti Sualtı Dünyası, amfi tiyatro vb bir çok çocuk , genç ve ailelerine yönelik kafeler eğlence merkezleri bulunduran çok büyük bir park

                                                                            
Şelale Park
      Eskişehir’in manzarasını gören yüksekte olan bu parka yapay bir şelale yapmışlar. Seyir terası ve kafe olarak belediye tarafından işletiliyor.

5.GÜN
 Odunpazarı
    Eskişehir’in en eski ve ilk yerleşilen semti Odunpazarı’na gittim. Geleneksel evleri korunup günümüze kadar gelmiş. Topografyaya uyumlu olan bu evler günümüzde restore edilip boyanarak , ancak orta sofa, çıkmalar, cumba ve gönyeli cumba gibi bize ait   Bazıları halka açılmış ve müze, sergi olarak kullanılıyor.

       
Atlıhan El Sanatları Çarşısı
       Avlulu bu han 1850’li yıllarda Takattin Bey tarafından yapılmış. Bu hana gelen hem ziyaretçiler hem de hayvanları burada konaklıyorlamış. Ben gittiğimde çarşı olarak yine hediyelik eşyaların satıldığı dükkanlarla dolu bir turistik bir merkezdi.

Yılmaz Büyükerşen Balmumu Müzesi ve diğer müzeler
    Odunpazarı evlerinin bir kısmı müzelere ve sergilere açılmıştı. Birçok siyasetçi ve sanatçının balmumu heykeli bulunuyordu.

Kurşunlu Cami ve Külliyesi
     1500’lü yılların ikinci çeyreğinde Mimar Acem Ali’ye yaptırılmış. Cam atölyeleri, evlendirme dairesi ve lületaşı müzesi bulunuyordu. Osmanlı Dönemi’nde kervansaray,aşevi, şadırvan, cami, sıbyan mektebi, medrese,tabhane, kütüphane gibi pek çok programı barındıran çok büyük bir külliye.
               
      Evlendirme dairesi olarak kullanılan bölüm Osmanlı Döneminde Aşevi olarakişlev görüyormuş. İki bölmeli bu alanın bir kısmına sandalyeler ve masa koulup diğer tarafı sergi alanı gibi panolarlar kapatmışlardı. Kalorifer petekleri ve yapay aydınlatmanın başarısız bir sonucunu gözlemledim.
                                   
Lületaşı Müzesi
    Külliye’nin medrese bölümünde Eskişehir’de çıkan lületaşından yapılan tesbihler, heykeller, pipolar,magnetler,..vs sergisinin ve satışla






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder