30 Ekim 2015 Cuma

Gezi Stajı


    EDİRNE

   Edirne geniş tarihi ve mimari dokusuyla her zaman merak ettiğim bir ildi. Bu nedenle bu yılki gezi stajımı bu şehrimizde gerçekleştirmek istedim. Konum olarak; Yunanistan ve Bulgaristan sınırlarına yakın Trakya'da bulunan şehrimizdir. Edirne adını Ms. 2. yy'da Roma İmparatoru Hadrianus'dan alır.
Jeopolitik konumu ile birçok geçiş yolu üzerinde bulunması kültürel olarak zenginleşmesini sağlamıştır. Birçok camii, çarşı, külliye çeşme .. bulunur.

     Gezdiğim, gözlemlediğim her yapıda Osmanlı'nın 92 yıl kadar başkenti olan bu şehirde birçok deneyim yaşadım. Ramazan ayının son günlerinde bu İslamiyet dönemine ait yapılarında niyetli olarak gözlem yapmak da deneyimlerimin güçlenmesinde etkili oldu.
   Günümüzde ise Edirne ağaç oymacılığı, taş oymacılığı, hattatlık, mezar taşçılığı, cilçilik işlerinin de yapıldığını bilmekteyiz.

  1.GÜN

 ESKİ CAMİİ (ULU CAMİ, 15. yy)



   Edirne'ye şehrin merkezinde çarşıya inen yol üzerinde bulunan Ulu Camii(Eski Camii) ile başladık.
Tarihi;
   Eski Cami Osmanlı'dan günümüze kalan en eski anıtsal yapı olarak biliniyor. Mimarı Konyalı Hacı Alaaddin'dir.
   Bu Cami 1748'de yangından 1752'de ise depremden zarar görmüştür; ancak 1754 'te Sultan 1. Mahmut Dönemi'nde onarılmıştır. II. Murat Dönemi'nde söylemlere göre Hacı Bayram Veli cami'ye girerek vaaz verir. Onun anısına duyulan saygı ile vaaz kürsüsü imamlar tarafından kullanılmamaktadır.



Mimari Özellikleri;
  Cami'nin girişindeki nişlerde ve kapısında mukarnaslar bulunuyor. 
  Osmanlı Erken Dönem camii yapısıdır ve çok kubbeli camiler grubundadır. 
  Kare planlıdır ve 13 metre çaplıdır merkezi kubbesi ile 9 kubbeye sahiptir.




        

    Cami'nin ön kapısını üzerinde Arapça yazılar vardı. Bu bir sanatkar Kitabesi'ymiş, cami'de çalışanları mimarın ve hükümdarın adları yazılıdır.

   Bir minaresinde tek diğerinde ise 2 şerefe bulunmaktadır. Bu şerefelere iki farklı yoldan ulaşılmaktadır.Şerefe; minare balkonu anlamına geliyormuş. Bursa Cami'de de iki ayrı yol bulunur;  ancak tek bir şerefeye ulaşılır.

                            

   Cami'nin bazı yüzeylerinde bulunan yıldızlar ve Rumiler'in(motiflerinin) ustalarının farklı yerlerden getirildiğini düşünmeme neden oldu.
  


  Yarım kubbe biçiminde olan kubbelerin yükünü yandaki nefler pandantiflere aktarır ve ayaklara geçiş öğelerine bağlanırlar.
   İç mekanda 4 adet filayağı kolonlar ile yapı taşınmaktadır. Bu az sayıdaki taşıyıcı birim ferahlık hissinin yanı sıra caminin içindeki akıcılığın da ön plana çıkmasını sağlamış.



 Caminin içindeki iki renkli ve her birinin üzerindeki farklı desenlerin oluşturduğu kemerler en çok ilgimi çeken mimari özelliğiydi. Girişteki revakların oluşturduğu lineer alan cami'nin içine girmeden ferahlık hissini uyandırıyor.

 

     Müezzin Mahfeli; müezzinlerin cami'de bir araya gelip oturdukları daha yüksekte olan bir platformdur. Eski Cami'de ahşaptan 7 sütun üzerinde duran bu müezzin mahfelinin 1742'de meydana gelen yangından sonra yapıldığı düşünülmektedir.


   Orta kubbenin trompları mukarnas ile süslenmiştir.
   Cami'nin Taç kapısı ve minberi mermer malzeme ile yapılmış olup kesme taş ana malzeme olarak kullanılmış. Osmanlı padişahları ve ailesi adına yaptırılan ve 'selatin' denilen camilerde birden çok minare yapılıyormuş. Ulu Cami'de de bu geleneğe uygun olarak ikimi minare bulunuyor. 
  





3 ŞEREFELİ CAMİ (1443-1447)

     3 Şerefeli Cami Osmanlı Mimarisi'nde birçok yeniliğin meydana getirildiği cami'dir. Sultan II. Murat yaptırmıştır.
    24 metre çapında büyük ölçekli merkezi kubbesi vardır. Bu kubbe 2 paye 4 duvar payesi 6 taşıyıcıya oturmaktadır. 
    Dikdörtgen planı yenilikçi bir harekettir.
    Revaklı avlu Osmanlı mimarisinde ilk defa bu cami'de kullanılmıştır. 
    Avlunun köşelerine minareler yerleştirilmiş ve bu özelliğiyle daha sonra bir çok camiye öncü olmuştur. Çini süslemeleri de bulunur.
    

    Adını camiye veren 3 şerefeli minare(solda). Bu camideki 4 minare de birbirinden farklı dokulara sahiptir. Baklavalı, şişhaneli, burmalı, çubuklu motifleri ile süslenmiştir. 3 şerefeli olan minare Selimiye yapılana kadar en uzun minareymiş. Boyu 76 metredir. Şerefelerine 3 farklı yoldan çıkılabilir. 1. merdiven 1 ve 3. şerefeye, 2 . merdiven 2 ve 3. şerefeye, 3. merdiven ise direkt 3. şerefeye ulaşır. 
 

      Şadırvanlı avlusu olan ilk cami'dir. Şadırvan genelde cami avlularında bulunan, çevresindeki musluklardan ve ortasındaki fıskiyeden su akan, üzeri kubbeli ya da açık çeşme(http://sadirvan.nedir.com/)
       Kesme taşın hem minarede hem de cami'de kullanıldığı ilk camidir.
     

       Taç kapı, sütun başlıkları, minareler ve pencerelerde mermer ve kiremit rengi taş kullanılmıştır.
       Taç kapıda ve yandaki nişlerde mukarnaslar bulunuyor




    Cami'ye ilk girdiğimizde Merkezi kubbenin altında oluruz. Bu 3 Şerefeli Camii'ye ait bir özelliktir.


   
    Kubbe'deki ve pandantiflerdeki motifler Rokoko süslemeler görülmektedir. Buradan burada çalışan süsleme ustalarının Rokoko sanatını yapan Batı devletlerden geldikleri çıkarımına vardım.




BEDESTEN ÇARŞISI(1417-1418)

      Mimar Hacı Alaeddin tarafından yapılmıştır. Oldukça büyük bir dikdörtgen forma sahiptir.Her köşesinde bir kapı mevcuttur. 14 kubbesi vardır. 6 Ayak ile taşınmaktadır. Eğimli kurşun çatısı bulunmaktadır.
      1963 m² alan üzerine kurulmuştur. Şuanda da 98 dükkan kullanılmaktadır.




2. GÜN

SELİMİYE CAMİ(1569-1575)

   Edirne'nin simgesi olan Selimiye Cami'ni stajımın 2. gününde gezdim. 
   Selimiye Cami'nin önünde Mimar Koca Sinan heykeli ile geleneksel bir fotoğraf çektirdikten sonra camiye doğru ilerledim. Bu cami'yi Osmanlı padişahı II. Selim, Mimar Sinan'a yaptırmış. Buranın önceden Yıldırım Bayezıd'ın sarayının arsası olduğu bilinmektedir.
   Mimar Sinan'ın ''Ustalık eseri'' olarak da bilinen bu cami'yi 80 yaşında yaptığı söylenmektedir.


      Caminin konumu itibariyle şehrin birçok yerinden uzun minareleri gözüküyordu. Bu cami'nin yapımı 6 yıl sürmüş,400 kalfa ve 14.000 işçi çalışmış. Selimiye Cami külliyesi ile 22.022 m²  alanı kapsar.
   

                                        

                                        

  Selimiye Cami'nin kubbesi 43,25 metre yükseklikte ve 31,25 metre çaplıdır. Kubbe 8 sütun ile taşınan bir kasnağın üzerinde bulunuyor. Bu kasnak payelere 6 metre genişliğindeki kemerler ile bağlanıyor. Bu tasarım fikri iç mekanda ferahlık hissi uyandırdı, gök kubbe ve kubbenin göğe asılı duruyormuş gibi yücelik hissi oluşturdu. Bunu Ayasofya Cami'nde de gözlemleyebiliriz.


                                 

      Mermer işlemeli işlemeli giriş kapısının üzerindeki kubbe yivlidir. 4 minaresinin de 3 şerefesi vardır ve 380 cm çaplıdırlar. Minarelerin yüksekliği 70.89, 72,5 metredir.
      Merkezi kubbenin kasnağında 32 küçük pencere bulunuyor.
                                           
                                             


    Rivayet
         Bir rivayete göre caminin arsası eskiden bir lale bahçesiymiş.Arsa sahibi tarafından satılmak istenmese de satılan ama sahibi tarafından camide  ''lale''nin bir şekilde kullanılmasının istenmesinden sonra Mimar Sinan caminin merkezindeki sütunlardan bir tanesine ters bit lale motifi yaptırır.  Lalenin ters olması sahibinin aksiliğini işaret eder.  
       Dış avluda eskiden medrese olan bir müze ve eskiden mektep olan bir kütüphane bulunuyor.
       Eskiden meşale ile aydınlatılan bu cami özel bir hava akımına sahiptir.



       Cami'nin iç mekanı (kadınlar mahfili,mihrap duvarı, minber köşkü, kıble yönündeki pencere açıklıkları,...) hat sanatı ve çinilerle süslüydü. Mihrap ve minberde taş işçiliğindeki ustalığı görmekteyiz. Ayrıca mihrabın üzerinde fatiha suresi de yer verilmiş ve üzerinde kabartmalarla yazılar ve süslemeler de bulunmaktadır.
       


        
        Müezzin mahfeli 12 adet mermer ayak üzerinde duruyor.Yaklaşık 2 metre yüksekliğindedir. Altında küçük bir mermer şadırvan bulunuyordu. 




Evliya Çelebi bu şadırvanı Bursa Ulu cami havuzuna benzetmektedir. Halk arasında bu suyun zemzem suyu olduğuna inanılır.

SELİMİYE ARASTASI (1574-1594)

    Selimiye arastasında yaptığım alışveriş de gezdiğim mimari yapılardaki kadar heyecanlıydı. III. Murat
    Mimar Davut Ağa tarafından yapılmıştır.


     Bu arastas 256 metre uzunluğunda ve 73 kemere sahiptir. 124 dükkan bulunuyor. Üç girişi bulunuyor.


Çarşının içerisinde de Selimiye Cami'ye geçilebilen kemerli girişi olan koridor bulunmaktadır.



   Alışverişin yapıp iftarımızı yaptıktan sonra Selimiye cami'sine yeniden gelip teravih zamanı buradaki insan yoğunluğunu yeniden deneyimlemek istedim.


     Minareler yapı merkezi bir planı vurgulayıp kubbeyi sarmalarken uzunluğu ile de dikeyliği gözler önüne serer.


       Avlunun ortasında mermerde şadırvan bulunuyor. Akşam namazını kılmak için abdest alan insanları görmekteyiz. Revaklı avlu 18 kubbe ve 16 sütundan oluşuyor. Akşam saatlerinde aydınlatma ile bu revaklı avlu daha etkileyici bir görünüme sahip oluyor.



     Başı mukarnaslar ile süslenmiş kolonları akşam aydınlatmalar ile birlikte görünce büyüleyici bir görüntüye kavuştuklarını görüntüledim.


   


           Gündüz vaktine göre insan yoğunluğunun sürekli arttığı camideki akustiğin ve ezan sesi son derece beni etkilediğini söyleyebilirim.





 3. GÜN

II. BEYAZID KÜLLİYESİ (1484-1488) 

   Külliye birden çok programı bir arada barındıran kompleks yapılardır. 2. Beyazıd külliyesi  oldukça büyük ölçekli bir yapıydı. Bir cami, tıp medresesi, hamam, mutfak, depolar bulunuyordu. Hem eğitim merkezi hem de insanların iyileşmesini sağlayan bir yerdir.
  Mimari Hayreddin'dir. 100' e yakn küçük kubbeye sahiptir. 


     Külliye'nin merkezi 3 bölüme ayrılır.Birinci bölümde mutfak, poliklinikler ve personellerin odaları, ikinci bölümde ilaç deposu ve üst düzey personellere ait, üçüncü bölüm ise musiki sahnesi ve 4 odanın daha bulunduğu söyleyebiliriz. 10 kişilik bir müzik kadrosu bu görevi yapmaktadır.




  

     Mutfak ve çamaşırhanenin (solda kaldığı) görselde kubbelerin üzerindeki açıklığı ve pencereleri görmekteyiz. Bu açıklık içeride oluşan buharın ve ısının dışarı atılmasını kolaylaştıran bir yöntemdir.



       Caminin 1. bölümden gözüken sade kubbe ve minarelerini görmekteyiz.


           Darüşşifa ve tıp medresesi; ortada büyük bir kubbe ve yanlarında 6 küçük oda ve 5 sedirli sofadan oluşuyor. Giriş kapısı mukarnaslardan oluşuyor. Yine kapının iç çeperinde mermer kullamılmış.
     




    Alçıdan yapılmış olan bu ocakları hem medreselerde hemde mutfak da görmekteyiz.


  Döşemenin mermer olması ile birlikte oldukça beyaz aydınlık ve ferah bu mekan içeriye girdiğim an beni rahatlattı. Büyük kubbenin altında merkezde şadırvan bulunuyordu.


       Darüşşifa'nın odalarında kubbenin oturduğu kasnaklara yapılan sade süslemeler ve ortasındaki sade renklerle oluşturulan pencere açıklığı yapının bütününe hakim olan sadeliğin devamı şeklindedir.




      Daruşifanın içerisinde insanı dinlendiren müzik de vardı. Bu bir tedavi sürecinin gereği olarak kullanılıyormuş. Müzik sesinin yanı sıra şadırvandaki su sesi ve güzel kokular da kullanılarak ruh hastalarının tedavi süreci hızlandırılıyormuş.


       Tıp medresesinde bir çok odada yapılan işlemlere ait bal mumu insanlar vardı. Bu insanlar öğretmenler, öğrenciler ve hastalardan oluşuyor, öğrenciler uygulamalı olarak eğitim süreçlerine devam ediyorlar.


           Cami; Külliye'de bulunan bu caminin sade güzelliği ilk dikkatimi çeken oldu. 20.55 metrelik çapı olan merkezi kubbeye sahiptir ve iki minaresi vardır. Bu merkezi kubbenin yanında 9'ar kubbeli tabhane(misafirhane) bulunuyor.  
    Bu misafirhanelerde direkt avluya çıkışlar bulunuyor.
     



          Hünkar mahifeli,Edirne'deki ilk örnektir.Mihrap ve minber mermerden yapılmış olup oldukça zarif ve sade görünümlüdür . Minberde yine küçük nişlere rastlamaktayız. Pencere üstlerindeki, pandantiflerdeki süslemeleri geç Barok dönemi süslemelere benzetebiliriz. Caminin sadeliğini biraz olsun değiştiren bu hareket güzel olmuş.




      Kubbe geçişi pandantiflerle sağlanmış. Pencere açıklıkları diagonel ve simetrik olarak her cephede tekrarlanmış. Sivri kemerli ve renkli camlar iç mekanda ışığın etkisi ile nefis bir mekan aydınlatması oluşturuyordu.





Maket fotoğrafları


SOKULLU HAMAMI, 

         Osmanlılar'da hamam kültürü oldukça yaygındı. 16.yy'ın 2. yarısında Sokullu Mehmet Paşa tarafından Mimar Sinan'a yaptırılmıştır. 
       Plan düzeni çifte hamam'dır. Kadın ve erkeklerin girişleri farklı yerlerdendir. Hamamın halvet kısımları altlarında pandantiflerle ayakta duran kubbelerle örtülmüştür.
      İki dizi kesme taş ile çevrelenmiştir.
      Şuanda restorasyon çalışmaları yapıldığı için içine giremedim;ancak dış cephesi ve formu itibariyle merak uyandıran bir yapıdır.

                      


4. GÜN

RÜSTEMPAŞA KERVANSARAYI(16.YY)

  En güzel deneyimlerimden biri de önceden kervansaray olan bu tarih kokulu otelde kalmaktı.
  Kanuni'nin damadı ve sadrazami Rüstem Paşa tarafından 1554'te Mimar Sinan'a yaptırılmıştır. İki katlıdır içerisinde 102 oda bulunur, ön cephesinde 21 adet ticaret alanı bulunmaktadır.


  Dikdörtgen bir avlusu vardı. Bu avluya bakan cepheler revaklıydı. İçerde ise tuğladan yapılmış olan sivri kemerler ve taşıdıkları küçük kubbelerin lineer ilerleyen ilişkilerini gördüm.


    Merdivenler dönel şekildeydi ve dardı, kesme taş kullanılarak farklı örgülerin oluşturulduğu duvarlar da bulunuyordu.

     
   
  Koridorların sonlarında bir üst kotta döşemeler ve altlarında nişlerle yapılan süslemelerin olduğu mekanlar vardı. Bu küçük koridorların çatısı tonoz ile geçilmişti. 


     Daha önceden ortasında bulunan Şadırvan ve mescit 1877 yıllarında Osmanlı- Rus savaşları sırasında Ruslar tarafından yıkılmış.

    1972 yılında otele dönüştürülen bu yapı, restorasyondaki başarı sayesinde Ağa Han Mimarlık ödülünü kazanmıştır.

LOZAN ANITI(19 Temmuz 1988)

      Bu anıt Lozan Antlaşması ile Karaağacın yeniden Türk topraklarına geçmesini ve Lozan'daki diplomatik zaferi simgelemektedir.
       3 yüksek sütundan oluşan bu anıt Trakya Üniversitesi ve Edirne Valiliği tarafından 1988'de yapılmıştır.
      En uzun sütun 36.45 metre yüksekliğe sahiptir ve Anadolu'yu temsil eder, ikincisi ise 31.95 yüksekliğiyle Trakya'yı temsil eder, üçüncüsü ise 17.45 yüksekliğiyle Karaağı sembolize eder.


          Ortada bulunan kadın heykelinin bir elinde bir barış güvercini, diğerinde ise Lozan antlaşması bulunuyor. 
         Modern Dünya Anıtları'ndan olan bu anıtın mimari unsurlar(yükseklik, heykel) ile sembolize edilmesini başarılı buldum.

ADALET KASRI(1562)

      Kanuni Sultan Süleyman'ın Mimar Sinan'a yaptırmış olduğu, saraydan ayakta kalan bu yapı Bakanlar kurulu ve yargıtay olarak kullanılmaktaymış. 
     1. katta Şerbethane, 2. katta divan katipleri, ve en üst katta Divan Heyeti'nin toplandığı mermerden yapılmış olan bir salon bulunmaktadır. Ayrıca bu salonun ortasında bir havuz bulunmaktaymış ancak içeriye giremediğimiz için yalnızca dışarıdan gözlem yapabildim.
    Taştan yapılmış etkileyici olan bu yapı yükselen çatı, sivri kemerli pencereler bana gotik mimarisini anımsattı. 



SARAYİÇİ BALKAN ŞEHİTLERİ ANITI(1939)

      Balkan Savaşları'nda kaybettiğimiz birçok farklı şehirden gelen 300.000 ve Sarayiçi'nde aç ve susuz ölüme bırakılan 20.000 askerimizin anısına yapılmış bir anıttır.
     6 basamak yukarıda bulunan 3 katlı üst katlara doğru daralan bir forma sahiptir. 4 tarafında yazılı olan şehit isimleri, Mohaç Türküsü, herkesi derinden etkilemektedir. 
     


5. GÜN

KARAAĞAÇ



Karaağaç girişinde meydandaki değirmen 

                                          


HARBİYE(HASTAHANE) ÇEŞMESİ

        500 yıllık bir çeşmedir. Kesme taştan yapılmıştır.
        Sivri kemerli nişi bulunmaktadır ve tek cephesi çeşme olarak kullanılmaktadır. 
        Bu niş mermer ile kapatılmıştır. Bu mermerdeki ustaca yapılmış bir işçilik söz konusudur. Ayrıca Barok dönemi yapılarına benzemektedir.




MERİÇ KÖPRÜSÜ(ABDÜLMECİT-YENİ KÖPRÜ 1847)

      Meriç Nehri antik adı Hebros, Bulgarca Maios, Rumca Eros adlarıyla anılır. Bulgaristan'dan doğup Ege'de Enez'den dökülür. 490 km uzunluğundadır. 


     Meriç Nehri üzerinde bulunan Meriç köprüsünü ziyaret ettiğimde doğaya ait olanın ve sonradan  kesme taştan yapılmış olan bu köprünün birleşimini çok beğendim.
     2. Mahmud tarafından daha önce ahşaptan yapılmış olan köprü kaldırılmış 1833'de temelleri atılmıştır. Sultan Abdülmecid döneminde ise 1847 yılında tamamlanmıştır.



   263 metre uzunluğunda 7 metre genişliğinde 13 ayak üzerinde ve 12 sivri kemerden oluşan bir köprü olup üzerinde 12 hayvanlı takvim ve köşeli yıldız kabartmaları bulunuyor.

   Köprünün malzemesi kesme taş; ancak köşk ve karşısındaki balkon mermerden yapılmış. Köprünün kemerlerindeki ve üzerindeki küçük nişlerdeki sürekliliğin tasarımını beğendim.

     
     Köşk 4 ayak üzerine oturtulmuş aynalı tonozdur, üzerinde kabartma şeklinde tuğralar yazılmış.
     İçerisinde bulunan mermer oturmak için yapılmış. Bu köşke iki yerden giriş yapılabilmekte ve basamaklarla oturma yerine geçilebilmektedir.



Son olarak Yunanistan-Türkiye ülke sınırına kadar ulaşıp gezi stajımın sonuna gelmiş oldum.